| 1 |
abwägen |
tartmak, değerlendirmek |
Fiil |
Bevor man eine Entscheidung trifft, sollte man alle Risiken sorgfältig
abwägen.
|
Karar vermeden önce tüm riskleri dikkatlice değerlendirmek gerekir. |
| 2 |
ahnden |
cezalandırmak |
Fiil |
Die Gerichte ahnden Verstöße gegen das Gesetz streng. |
Mahkemeler, yasayı ihlal edenleri sert bir şekilde cezalandırır. |
| 3 |
abgeneigt |
isteksiz, soğuk |
Sıfat |
Er war der neuen Idee zunächst abgeneigt, änderte aber seine Meinung
später. |
Başlangıçta yeni fikre soğuktu, ancak sonradan fikrini değiştirdi. |
| 4 |
ablehnen |
reddetmek |
Fiil |
Der Vorschlag wurde von der Mehrheit abgelehnt. |
Öneri, çoğunluk tarafından reddedildi. |
| 5 |
abstreiten |
inkar etmek |
Fiil |
Er konnte die Vorwürfe nicht länger abstreiten. |
Suçlamaları artık inkar edemedi. |
| 6 |
absurd |
saçma, mantıksız |
Sıfat |
Die Idee, alles ohne Planung zu tun, ist völlig absurd. |
Her şeyi plansız yapmak fikri tamamen mantıksızdır. |
| 7 |
affizieren |
etkilemek |
Fiil |
Die Rede des Präsidenten affizierte die öffentliche Meinung stark. |
Başkanın konuşması, kamuoyunu güçlü bir şekilde etkiledi. |
| 8 |
agil |
çevik, hızlı |
Sıfat |
Das Unternehmen muss in einem dynamischen Markt agil reagieren. |
Şirket, dinamik bir pazarda çevik bir şekilde tepki vermelidir. |
| 9 |
akribisch |
titiz, detaycı |
Sıfat |
Der Forscher dokumentierte die Ergebnisse akribisch. |
Araştırmacı, sonuçları titizlikle belgeledi. |
| 10 |
alarmierend |
endişe verici |
Sıfat |
Die steigenden Zahlen sind alarmierend und erfordern sofortige
Maßnahmen. |
Artan rakamlar endişe verici ve acil önlemler gerektiriyor. |
| 11 |
allgegenwärtig |
her yerde olan, yaygın |
Sıfat |
Digitale Medien sind in unserer Gesellschaft allgegenwärtig. |
Dijital medya, toplumumuzda her yerde bulunuyor. |
| 12 |
allegorisch |
alegorik, sembolik |
Sıfat |
Der Roman ist stark allegorisch und symbolisiert politische Zustände.
|
Roman, oldukça alegorik olup siyasi durumları sembolize ediyor. |
| 13 |
altruistisch |
fedakar, özgeci |
Sıfat |
Ihre altruistische Haltung beeindruckt alle Kollegen. |
Onun özgeci tutumu, tüm meslektaşlarını etkiledi. |
| 14 |
ambivalent |
çelişkili, karışık |
Sıfat |
Er zeigte eine ambivalente Haltung gegenüber dem Vorschlag. |
Öneriye karşı çelişkili bir tutum sergiledi. |
| 15 |
analysieren |
analiz etmek |
Fiil |
Die Experten analysierten die Daten sehr detailliert. |
Uzmanlar, verileri çok detaylı bir şekilde analiz etti. |
| 16 |
anmaßend |
kendini beğenmiş, ukala |
Sıfat |
Sein anmaßendes Verhalten irritierte das Team. |
Onun ukala tavrı, ekibi rahatsız etti. |
| 17 |
anprangern |
kınamak, teşhir etmek |
Fiil |
Die Medien prangerten die Missstände öffentlich an. |
Medya, aksaklıkları kamuya açık bir şekilde kınadı. |
| 18 |
anspruchsvoll |
iddialı, zor |
Sıfat |
Das Projekt war sehr anspruchsvoll und erforderte hohe Expertise. |
Proje çok iddialıydı ve yüksek uzmanlık gerektiriyordu. |
| 19 |
anstellen |
yapmak, işe almak |
Fiil |
Die Firma hat neue Mitarbeiter angestellt und Prozesse optimiert. |
Şirket, yeni çalışanlar işe aldı ve süreçleri optimize etti. |
| 20 |
antizipieren |
önceden tahmin etmek |
Fiil |
Er konnte die Reaktionen des Publikums genau antizipieren. |
İzleyicilerin tepkilerini önceden doğru bir şekilde tahmin edebildi. |
| 21 |
archaisch |
ilkel, eski |
Sıfat |
Die archaischen Bräuche sind in modernen Gesellschaften selten noch
präsent. |
İlkel gelenekler, modern toplumlarda nadiren hâlâ mevcut. |
| 22 |
argumentieren |
tartışmak, savunmak |
Fiil |
Er argumentierte schlüssig für seine Position. |
O, kendi pozisyonunu mantıklı bir şekilde savundu. |
| 23 |
artikulieren |
açıkça ifade etmek |
Fiil |
Sie konnte ihre Gedanken klar und präzise artikulieren. |
Düşüncelerini net ve açık bir şekilde ifade edebildi. |
| 24 |
attestieren |
onaylamak, belgelemek |
Fiil |
Der Arzt attestierte die Arbeitsunfähigkeit des Patienten. |
Doktor, hastanın çalışamayacağını belgeledi. |
| 25 |
aufbringen |
sağlamak, temin etmek |
Fiil |
Es war schwierig, die nötigen Mittel für das Projekt aufzubringen. |
Proje için gerekli kaynakları sağlamak zordu. |
| 26 |
aufdringlich |
ısrarcı, rahatsız edici |
Sıfat |
Sein Verhalten war aufdringlich und störte die Gäste. |
Onun davranışı rahatsız edici ve misafirleri rahatsız etti. |
| 27 |
aufwendig |
masraflı, zahmetli |
Sıfat |
Die aufwendige Produktion des Films dauerte mehrere Monate. |
Filmin zahmetli prodüksiyonu birkaç ay sürdü. |
| 28 |
authentisch |
özgün, gerçek |
Sıfat |
Die Künstlerin bleibt ihren authentischen Stil treu. |
Sanatçı, özgün tarzına sadık kaldı. |
| 29 |
autoritär |
otoriter |
Sıfat |
Der Lehrer führte die Klasse auf eine strenge, fast autoritäre Weise.
|
Öğretmen sınıfı katı, neredeyse otoriter bir şekilde yönetti. |
| 30 |
balancieren |
dengelemek |
Fiil |
Sie musste die Anforderungen von Arbeit und Familie geschickt
balancieren.
|
İş ve aile gerekliliklerini ustaca dengelemek zorundaydı. |
| 31 |
banalisieren |
basitleştirmek, değersizleştirmek |
Fiil |
Man darf komplexe Probleme nicht einfach banalisieren. |
Karmaşık sorunları basitleştirmek doğru değildir. |
| 32 |
belehren |
öğretmek, nasihat etmek |
Fiil |
Er versuchte, die Schüler nicht bevormundend, sondern sachlich zu
belehren.
|
Öğrencileri patronluk taslamadan, nesnel bir şekilde öğretmeye çalıştı. |
| 33 |
belächeln |
alaycı bir şekilde gülmek |
Fiil |
Viele belächelten seine Ideen zunächst, bis sie Erfolg hatten. |
Birçok kişi fikirleri başlangıçta alaycı bir şekilde güldü, ta ki başarılı olana kadar.
|
| 34 |
beredet |
etkileyici konuşan |
Sıfat |
Der Politiker war bekannt für seine beredete Redeweise. |
Politikacı, etkileyici konuşma tarzıyla tanınıyordu. |
| 35 |
beschönigen |
süslemek, güzelleştirmek |
Fiil |
Man sollte die Wahrheit nicht beschönigen, sondern offen kommunizieren.
|
Gerçeği süslememeli, açık bir şekilde iletmeliyiz. |
| 36 |
beschwerlich |
zahmetli, yorucu |
Sıfat |
Die Reise war lang und beschwerlich, aber lohnenswert. |
Yolculuk uzun ve zahmetliydi ama değerdi. |
| 37 |
beständig |
sürekli, dayanıklı |
Sıfat |
Er zeigte beständige Leistung über viele Jahre hinweg. |
Uzun yıllar boyunca sürekli bir performans sergiledi. |
| 38 |
bewältigen |
üstesinden gelmek |
Fiil |
Sie konnte die schwierige Situation erfolgreich bewältigen. |
Zor durumun üstesinden başarıyla geldi. |
| 39 |
bewerten |
değerlendirmek |
Fiil |
Die Experten bewerteten die Ergebnisse objektiv. |
Uzmanlar, sonuçları objektif bir şekilde değerlendirdi. |
| 40 |
bewirken |
sebep olmak |
Fiil |
Die Reformen bewirkten eine positive Veränderung im System. |
Reformlar, sistemde olumlu bir değişikliğe sebep oldu. |
| 41 |
bizarr |
tuhaf, garip |
Sıfat |
Sein Verhalten war bizarr und überraschte alle Anwesenden. |
Davranışı tuhaftı ve orada bulunan herkesi şaşırttı. |
| 42 |
brillant |
parlak, üstün |
Sıfat |
Die Wissenschaftlerin lieferte eine brillante Lösung für das Problem.
|
Bilim insanı, soruna parlak bir çözüm sundu. |
| 43 |
brüskieren |
kırıcı davranmak |
Fiil |
Er fühlte sich durch die kritische Bemerkung brüskieret. |
Eleştirel yorum nedeniyle kırılmış hissetti. |
| 44 |
charakterisieren |
tanımlamak, nitelendirmek |
Fiil |
Man kann seine Persönlichkeit als ruhig und bedacht charakterisieren.
|
Kişiliğini sakin ve düşünceli olarak nitelendirebiliriz. |
| 45 |
chronologisch |
kronolojik, zamansal sıralı |
Sıfat |
Die Ereignisse wurden in chronologischer Reihenfolge dargestellt. |
Olaylar, kronolojik sırayla sunuldu. |
| 46 |
deuten |
yorumlamak, işaret etmek |
Fiil |
Die Ergebnisse deuten auf eine positive Entwicklung hin. |
Sonuçlar, olumlu bir gelişmeye işaret ediyor. |
| 47 |
differenzieren |
ayırt etmek |
Fiil |
Man muss zwischen verschiedenen Ursachen klar differenzieren. |
Farklı nedenleri açıkça ayırt etmek gerekir. |
| 48 |
dilemmatisch |
ikilemli, zor durumda |
Sıfat |
Die Entscheidung war dilemmatisch, da beide Optionen Risiken bargen.
|
Karar zorlayıcıydı çünkü her iki seçenek de riskler içeriyordu. |
| 49 |
diskreditieren |
itibarını sarsmak |
Fiil |
Er versuchte, den Konkurrenten öffentlich zu diskreditieren. |
Rakibini kamuoyunda itibarsızlaştırmaya çalıştı. |
| 50 |
disputieren |
tartışmak |
Fiil |
Die Professoren disputierten lebhaft über die Theorie. |
Profesörler teori üzerine canlı bir şekilde tartıştı. |
| 51 |
diversifizieren |
çeşitlendirmek |
Fiil |
Das Unternehmen plante, seine Produktpalette zu diversifizieren. |
Şirket, ürün yelpazesini çeşitlendirmeyi planladı. |
| 52 |
dramatisch |
dramatik, çarpıcı |
Sıfat |
Die Maßnahmen hatten dramatische Auswirkungen auf die Wirtschaft. |
Alınan önlemler, ekonomi üzerinde dramatik etkiler yarattı. |
| 53 |
eindringlich |
ısrarcı, etkileyici |
Sıfat |
Der Redner appellierte eindringlich an das Gewissen der Zuhörer. |
Konuşmacı, dinleyicilerin vicdanına ısrarcı bir şekilde seslendi. |
| 54 |
einfühlsam |
duyarlı, anlayışlı |
Sıfat |
Die Therapeutin ging sehr einfühlsam auf die Sorgen ihrer Patienten
ein. |
Terapist, hastalarının endişelerine çok duyarlı bir şekilde yaklaştı. |
| 55 |
einleuchten |
mantıklı gelmek |
Fiil |
Seine Argumentation leuchtet ein und überzeugt die meisten Zuhörer.
|
Onun argümanları mantıklı geliyor ve çoğu dinleyiciyi ikna ediyor. |
| 56 |
einprägsam |
akılda kalıcı |
Sıfat |
Der Vortrag war so einprägsam, dass alle Details behalten wurden. |
Sunum öylesine akılda kalıcıydı ki tüm detaylar hatırlandı. |
| 57 |
einseitig |
tek taraflı |
Sıfat |
Die Berichterstattung war einseitig und ignorierte wichtige Fakten.
|
Haber sunumu tek taraflıydı ve önemli gerçekleri göz ardı etti. |
| 58 |
einschränken |
sınırlamak |
Fiil |
Man sollte die Freiheit der Wissenschaft nicht unnötig einschränken.
|
Bilim özgürlüğünü gereksiz yere sınırlamamak gerekir. |
| 59 |
einsehen |
anlamak, kabullenmek |
Fiil |
Er musste schließlich seinen Fehler einsehen. |
Sonunda hatasını kabullenmek zorunda kaldı. |
| 60 |
einwirken |
etki etmek |
Fiil |
Die hohen Temperaturen wirkten negativ auf die Ernte
ein.
|
Yüksek sıcaklıklar, hasat üzerinde olumsuz etki yaptı. |
| 61 |
elaborieren |
detaylandırmak |
Fiil |
Die Wissenschaftlerin elaborierte ihre Thesen ausführlich in der
Publikation. |
Bilim insanı, tezlerini yayında ayrıntılı olarak detaylandırdı. |
| 62 |
eloquent |
etkili konuşan |
Sıfat |
Der Redner präsentierte seine Argumente eloquent und überzeugte das
Publikum. |
Konuşmacı, argümanlarını etkili bir şekilde sundu ve izleyiciyi ikna etti. |
| 63 |
emphatisch |
vurgulu, etkili |
Sıfat |
Sie betonte emphatisch die Notwendigkeit von Reformen. |
Reformların gerekliliğini vurgulu bir şekilde dile getirdi. |
| 64 |
entbehren |
yoksun olmak |
Fiil |
Ein gutes Führungsteam kann eine Organisation nicht entbehren. |
İyi bir yönetim ekibi olmayan bir örgüt düşünülemez. |
| 65 |
entmutigen |
cesaretini kırmak |
Fiil |
Fehler sollten die Mitarbeiter nicht entmutigen, sondern motivieren.
|
Hatalar, çalışanların cesaretini kırmamalı, onları motive etmelidir. |
| 66 |
entlarven |
açığa çıkarmak |
Fiil |
Die Untersuchung entlarvte die Korruptionspraktiken. |
Araştırma, yolsuzluk uygulamalarını açığa çıkardı. |
| 67 |
entziehen |
elinden almak |
Fiil |
Dem Manager wurden aufgrund von Fehlverhalten seine Befugnisse
entzogen.
|
Yöneticinin yetkileri, hatalı davranışları nedeniyle elinden alındı. |
| 68 |
entwickeln |
geliştirmek |
Fiil |
Das Team entwickelte eine innovative Lösung für das Problem. |
Takım, soruna yenilikçi bir çözüm geliştirdi. |
| 69 |
erarbeiten |
üzerinde çalışarak elde etmek |
Fiil |
Die Studierenden erarbeiteten gemeinsam einen detaillierten Bericht.
|
Öğrenciler birlikte detaylı bir rapor hazırladılar. |
| 70 |
erdrücken |
ezmek |
Fiil |
Die Hitze erdrückte die Arbeiter auf der Baustelle. |
Sıcaklık, inşaat alanındaki işçileri ezdi. |
| 71 |
ereignen |
meydana gelmek |
Fiil |
Während des Kongresses ereigneten sich mehrere bemerkenswerte
Diskussionen. |
Kongre sırasında birkaç kayda değer tartışma meydana geldi. |
| 72 |
ergänzen |
tamamlamak |
Fiil |
Die Datenbank wurde regelmäßig um neue Informationen ergänzt. |
Veritabanı düzenli olarak yeni bilgilerle tamamlandı. |
| 73 |
erhaben |
yüce, soylu |
Sıfat |
Die Architektur des Palastes wirkte erhaben und majestätisch. |
Sarayın mimarisi yüce ve görkemli görünüyordu. |
| 74 |
erhalten |
almak, korumak |
Fiil |
Er erhielt wichtige Dokumente von der Verwaltung. |
Yönetimden önemli belgeleri aldı. |
| 75 |
erheblich |
önemli, ciddi |
Sıfat |
Die Kostensteigerung hatte erhebliche Auswirkungen auf das Budget. |
Maliyet artışı bütçe üzerinde ciddi etkiler yaptı. |
| 76 |
erleichtern |
kolaylaştırmak |
Fiil |
Neue Technologien erleichtern die Kommunikation erheblich. |
Yeni teknolojiler iletişimi önemli ölçüde kolaylaştırıyor. |
| 77 |
ermutigen |
cesaretlendirmek |
Fiil |
Die Lehrerin ermutigte die Schüler, Fragen zu stellen. |
Öğretmen, öğrencileri soru sormaya cesaretlendirdi. |
| 78 |
ernüchtern |
hayal kırıklığına uğratmak |
Fiil |
Die Ergebnisse ernüchtern die Erwartungen der Investoren. |
Sonuçlar, yatırımcıların beklentilerini hayal kırıklığına uğrattı. |
| 79 |
erörtern |
tartışmak, incelemek |
Fiil |
Die Experten erörterten die Vorschläge ausführlich. |
Uzmanlar önerileri detaylı bir şekilde tartıştı. |
| 80 |
erschüttern |
sarsmak |
Fiil |
Die Nachricht vom Unfall erschütterte die ganze Gemeinde. |
Kaza haberi tüm toplumu sarstı. |
| 81 |
erstreben |
hedeflemek |
Fiil |
Sie erstrebte immer nach Exzellenz in ihrer Arbeit. |
O, işinde her zaman mükemmelliği hedefledi. |
| 82 |
etablieren |
kurmak, yerleştirmek |
Fiil |
Die Firma etablierte sich schnell auf dem internationalen Markt. |
Şirket, uluslararası pazarda hızla kendini konumlandırdı. |
| 83 |
ethisch |
etik, ahlaki |
Sıfat |
Es ist wichtig, ethische Standards im Beruf zu wahren. |
Meslekte etik standartları korumak önemlidir. |
| 84 |
evaluieren |
değerlendirmek |
Fiil |
Wir müssen die Ergebnisse sorgfältig evaluieren. |
Sonuçları dikkatle değerlendirmeliyiz. |
| 85 |
exzellent |
mükemmel |
Sıfat |
Sie lieferte eine exzellente Präsentation ab. |
O, mükemmel bir sunum yaptı. |
| 86 |
fachkundig |
uzman, bilgili |
Sıfat |
Er beriet uns fachkundig in allen rechtlichen Fragen. |
Bize tüm hukuki konularda uzman şekilde danışmanlık yaptı. |
| 87 |
facettenreich |
çok yönlü |
Sıfat |
Ihr Roman ist facettenreich und tiefgründig. |
Romanı çok yönlü ve derinliklidir. |
| 88 |
fatal |
ölümcül, kötü sonuçlu |
Sıfat |
Ein fatales Missverständnis führte zum Streit. |
Ölümcül bir yanlış anlaşılma tartışmaya yol açtı. |
| 89 |
feinsinnig |
hassas, incelikli |
Sıfat |
Sein feinsinniger Humor wurde von allen geschätzt. |
Onun incelikli mizahı herkes tarafından takdir edildi. |
| 90 |
festigen |
sağlamlaştırmak |
Fiil |
Wir müssen die Freundschaft durch Vertrauen festigen. |
Arkadaşlığı güven yoluyla sağlamlaştırmalıyız. |
| 91 |
filtern |
süzmek, filtrelemek |
Fiil |
Der Computer filtert irrelevante Daten automatisch. |
Bilgisayar, ilgisiz verileri otomatik olarak süzüyor. |
| 92 |
formulieren |
ifade etmek |
Fiil |
Er konnte seine Gedanken klar und präzise formulieren. |
Düşüncelerini açık ve net bir şekilde ifade edebildi. |
| 93 |
fragwürdig |
şüpheli |
Sıfat |
Seine Absichten erscheinen fragwürdig. |
Onun niyetleri şüpheli görünüyor. |
| 94 |
freimütig |
içten, açık sözlü |
Sıfat |
Sie sprach freimütig über ihre Erfahrungen. |
Deneyimlerini içten bir şekilde anlattı. |
| 95 |
frivol |
hafifmeşrep, ciddiyetsiz |
Sıfat |
Sein Verhalten wirkte frivol in dieser ernsten Situation. |
Onun davranışı bu ciddi durumda hafifmeşrep göründü. |
| 96 |
fundamental |
temel, esas |
Sıfat |
Vertrauen ist fundamental für jede Beziehung. |
Güven, her ilişki için temeldir. |
| 97 |
fusionieren |
birleşmek |
Fiil |
Die beiden Unternehmen fusionierten zu einem Marktführer. |
İki şirket, bir pazar lideri olarak birleşti. |
| 98 |
gängig |
yaygın, kullanılan |
Sıfat |
Dieses Format ist in der Branche gängig. |
Bu format sektörde yaygındır. |
| 99 |
gegenwärtig |
mevcut, güncel |
Sıfat |
Die gegenwärtigen Herausforderungen erfordern neue Lösungen. |
Mevcut zorluklar yeni çözümler gerektiriyor. |
| 100 |
gekonnt |
ustaca, maharetli |
Sıfat |
Er meisterte die schwierige Aufgabe gekonnt. |
Zorlu görevi ustaca başardı. |
| 101 |
gelegentlich |
ara sıra |
Zarf/Sıfat |
Wir treffen uns gelegentlich zum Kaffee. |
Kahve için ara sıra buluşuruz. |
| 102 |
gesättigt |
doymuş, tatmin olmuş |
Sıfat |
Nach dem Essen fühlte er sich gesättigt. |
Yemekten sonra kendini doymuş hissetti. |
| 103 |
gestatten |
izin vermek |
Fiil |
Der Lehrer gestattete den Schülern, früher zu gehen. |
Öğretmen öğrencilere erken gitmelerine izin verdi. |
| 104 |
gewichtig |
ağır, önemli |
Sıfat |
Sein Beitrag war gewichtig für die Entscheidung. |
Katkısı karar için önemliydi. |
| 105 |
grotesk |
garip, abartılı |
Sıfat |
Die Darstellung wirkte grotesk und übertrieben. |
Sunum garip ve abartılı görünüyordu. |
| 106 |
grundlegend |
temel, esas |
Sıfat |
Eine grundlegende Änderung der Strategie war nötig. |
Stratejide temel bir değişiklik gerekliydi. |
| 107 |
gründlich |
titiz, kapsamlı |
Sıfat |
Die Analyse wurde gründlich durchgeführt. |
Analiz titiz bir şekilde yapıldı. |
| 108 |
gutgläubig |
iyi niyetli, saf |
Sıfat |
Er handelte gutgläubig und vertraute allen. |
O, iyi niyetle davrandı ve herkese güvendi. |
| 109 |
hinderlich |
engelleyici, mani olan |
Sıfat |
Seine Müdigkeit war hinderlich für die Arbeit. |
Yorgunluğu, çalışması için engelleyiciydi. |
| 110 |
homogen |
homojen, tek tip |
Sıfat |
Die Gruppe ist homogen in ihren Interessen. |
Grup, ilgi alanlarında homojendir. |
| 111 |
ideologisch |
ideolojik |
Sıfat |
Seine Ansichten sind stark ideologisch geprägt. |
Görüşleri, ideolojik olarak güçlü bir şekilde şekillenmiş. |
| 112 |
illustrieren |
örneklerle açıklamak, resimlemek |
Fiil |
Der Autor illustrierte seine Thesen mit Beispielen. |
Yazar, tezlerini örneklerle açıkladı. |
| 113 |
implizieren |
ima etmek, kapsamak |
Fiil |
Seine Worte implizieren mehr, als er sagt. |
Sözleri, söylediğinden daha fazlasını ima ediyor. |
| 114 |
imponieren |
etkilemek, hayran bırakmak |
Fiil |
Sein Talent imponierte allen Zuhörern. |
Yetenekleri tüm dinleyicileri etkiledi. |
| 115 |
improvisieren |
doğaçlama yapmak |
Fiil |
Die Musiker mussten während des Stromausfalls improvisieren. |
Müzisyenler elektrik kesintisi sırasında doğaçlama yapmak zorunda kaldı. |
| 116 |
inbegriffen |
dahil, kapsanan |
Sıfat |
Im Preis sind Frühstück und Steuern inbegriffen. |
Fiyata kahvaltı ve vergiler dahildir. |
| 117 |
inkonsequent |
tutarsız |
Sıfat |
Sein Verhalten war inkonsequent und verwirrend. |
Davranışı tutarsız ve kafa karıştırıcıydı. |
| 118 |
innovativ |
yenilikçi |
Sıfat |
Das Unternehmen entwickelte innovative Lösungen für das Problem. |
Şirket, sorun için yenilikçi çözümler geliştirdi. |
| 119 |
instabil |
dengesiz, kararsız |
Sıfat |
Die politische Lage ist instabil. |
Politik durum dengesizdir. |
| 120 |
intelligent |
zeki |
Sıfat |
Sie traf intelligente Entscheidungen unter Druck. |
Baskı altında zeki kararlar aldı. |
| 121 |
interpretieren |
yorumlamak |
Fiil |
Er interpretierte den Text auf seine eigene Weise. |
Metni kendi biçiminde yorumladı. |
| 122 |
introspektiv |
içe dönük, kendi üzerine düşünen |
Sıfat |
Sie ist sehr introspektiv und reflektiert ihr Verhalten regelmäßig.
|
O, çok içe dönük ve davranışlarını düzenli olarak değerlendirir. |
| 123 |
ironisch |
alaycı, ironik |
Sıfat |
Sein Kommentar war ironisch gemeint, aber nicht jeder verstand ihn.
|
Yorumları ironikti, ama herkes anlamadı. |
| 124 |
isolieren |
izole etmek, ayırmak |
Fiil |
Die kranken Tiere wurden sofort isoliert. |
Hastalık taşıyan hayvanlar hemen izole edildi. |
| 125 |
jäten |
yabani otları temizlemek |
Fiil |
Im Garten musste sie die Beete jäten. |
Bahçede yataklardaki yabani otları temizlemesi gerekiyordu. |
| 126 |
jovial |
samimi, neşeli |
Sıfat |
Er begrüßte alle Gäste jovial und herzlich. |
Tüm misafirleri samimi ve neşeli bir şekilde karşıladı. |
| 127 |
judikativ |
yargısal, adli |
Sıfat |
Die judikative Gewalt überwacht die Einhaltung der Gesetze. |
Yargısal güç, yasaların uygulanmasını denetler. |
| 128 |
juristisch |
hukuki |
Sıfat |
Der Vertrag wurde juristisch geprüft. |
Sözleşme hukuki olarak incelendi. |
| 129 |
kategorisch |
kesin, kategorik |
Sıfat |
Er lehnte das Angebot kategorisch ab. |
Teklifi kesin bir şekilde reddetti. |
| 130 |
kennzeichnen |
işaretlemek, belirtmek |
Fiil |
Das Symbol kennzeichnet den Gefahrenbereich. |
Sembol, tehlike alanını işaretler. |
| 131 |
kooperativ |
işbirlikçi |
Sıfat |
Die Mitarbeiter waren kooperativ und unterstützten das Projekt. |
Çalışanlar işbirlikçi davrandı ve projeyi destekledi. |
| 132 |
korrespondieren |
yazışmak, uyumlu olmak |
Fiil |
Die Berichte korrespondieren miteinander und zeigen ein klares Bild.
|
Raporlar birbirleriyle uyumlu ve net bir tablo sunuyor. |
| 133 |
kritisieren |
eleştirmek |
Fiil |
Der Experte kritisierte die vorgeschlagenen Maßnahmen. |
Uzman, önerilen önlemleri eleştirdi. |
| 134 |
kulant |
anlayışlı, hoşgörülü |
Sıfat |
Der Verkäufer war kulant und akzeptierte die Rückgabe ohne Probleme.
|
Satıcı anlayışlıydı ve iadeyi sorunsuz kabul etti. |
| 135 |
kurios |
tuhaf, garip |
Sıfat |
Es ist kurios, wie sich die Ereignisse entwickelten. |
Olayların gelişmesi tuhaf bir şekilde oldu. |
| 136 |
latent |
gizli, potansiyel |
Sıfat |
In ihm steckt ein latentes Talent für Musik. |
Onun içinde müzik için gizli bir yetenek var. |
| 137 |
legitim |
yasal, meşru |
Sıfat |
Die Entscheidung war legitim und rechtlich abgesichert. |
Karar yasal ve hukuken güvence altındaydı. |
| 138 |
lenken |
yönlendirmek |
Fiil |
Der Lehrer lenkte die Diskussion in die richtige Richtung. |
Öğretmen tartışmayı doğru yönde yönlendirdi. |
| 139 |
lesbar |
okunabilir |
Sıfat |
Die Handschrift ist kaum lesbar. |
El yazısı neredeyse okunabilir değil. |
| 140 |
linear |
doğrusal |
Sıfat |
Die Grafik zeigt eine lineare Entwicklung. |
Grafik doğrusal bir gelişim gösteriyor. |
| 141 |
lohnenswert |
değer, zahmete değer |
Sıfat |
Die Mühe war lohnenswert und brachte gute Ergebnisse. |
Çaba değerdi ve iyi sonuçlar getirdi. |
| 142 |
luxuriös |
lüks, gösterişli |
Sıfat |
Das Hotel bietet luxuriöse Zimmer mit Meerblick. |
Otel, deniz manzaralı lüks odalar sunuyor. |
| 143 |
manipulieren |
manipüle etmek |
Fiil |
Die Werbung versucht, die Konsumenten zu manipulieren. |
Reklam, tüketicileri manipüle etmeye çalışıyor. |
| 144 |
marginal |
önemsiz, kenarda |
Sıfat |
Seine Rolle im Projekt war eher marginal. |
Projede rolü daha çok önemsizdi. |
| 145 |
markant |
belirgin, çarpıcı |
Sıfat |
Ihr Gesicht hat markante Züge. |
Yüzü belirgin hatlara sahip. |
| 146 |
meditativ |
düşünceli, meditasyonla ilgili |
Sıfat |
Er saß meditativ
| Pencere kenarında oturup düşünceli bir şekilde düşündü. |
| 147 |
mental |
zihinsel |
Sıfat |
Die mentale Stärke ist entscheidend für den Erfolg. |
Zihinsel güç, başarı için belirleyicidir. |
| 148 |
methodisch |
yöntemli, sistematik |
Sıfat |
Er arbeitet methodisch und effizient. |
O, sistematik ve verimli çalışıyor. |
| 149 |
metaphorisch |
mecazlı, metaforik |
Sıfat |
Sein Stil ist oft metaphorisch und bildhaft. |
Tarzı sık sık mecazlı ve betimleyicidir. |
| 150 |
motivieren |
motive etmek |
Fiil |
Die Trainerin konnte die Mannschaft erfolgreich motivieren. |
Antrenör, takımı başarıyla motive edebildi. |
| 151 |
multikulturell |
çok kültürlü |
Sıfat |
Die Stadt ist für ihre multikulturelle Gesellschaft bekannt. |
Şehir, çok kültürlü toplumuyla tanınır. |
| 152 |
notwendig |
gerekli |
Sıfat |
Es ist notwendig, die Regeln zu befolgen. |
Kurallara uymak gereklidir. |
| 153 |
normativ |
normlara uygun, standart |
Sıfat |
Die normativen Vorgaben müssen eingehalten werden. |
Normlara uygun yönergeler uygulanmalıdır. |
| 154 |
nuanciert |
nüanslı, ince farkları olan |
Sıfat |
Sein Kommentar war nuanciert und differenziert. |
Yorumları nüanslı ve ayrıntılıydı. |
| 155 |
objektiv |
tarafsız, nesnel |
Sıfat |
Die Berichterstattung sollte objektiv sein. |
Haberlerin tarafsız olması gerekir. |
| 156 |
obligat |
zorunlu, gerekli |
Sıfat |
Die Teilnahme ist obligat für alle Mitglieder. |
Katılım, tüm üyeler için zorunludur. |
| 157 |
opportun |
uygun, çıkarcı anlamda fırsatçı |
Sıfat |
Sein Verhalten war opportun und taktisch klug. |
Davranışı çıkarcı ve taktiksel olarak akıllıcaydı. |
| 158 |
ordnungsgemäß |
düzenli, uygun |
Sıfat |
Die Dokumente wurden ordnungsgemäß abgelegt. |
Belgeler uygun şekilde dosyalandı. |
| 159 |
originell |
orijinal, özgün |
Sıfat |
Die Idee war originell und kreativ. |
Fikir özgün ve yaratıcıydı. |
| 160 |
paradiesisch |
cennet gibi |
Sıfat |
Der Strand war paradiesisch und unberührt. |
Plaj cennet gibi ve el değmemişti. |
| 161 |
paradox |
çelişkili, paradoksal |
Sıfat |
Es ist paradox, dass weniger oft mehr ist. |
Daha azın çoğu sağladığı paradoksaldır. |
| 162 |
partizipativ |
katılımcı |
Sıfat |
Die Organisation verfolgt einen partizipativen Ansatz. |
Organizasyon katılımcı bir yaklaşımı benimsiyor. |
| 163 |
penibel |
titiz, aşırı dikkatli |
Sıfat |
Er arbeitet penibel und achtet auf jedes Detail. |
O, titiz bir şekilde çalışır ve her detaya dikkat eder. |
| 164 |
pessimistisch |
karamsar |
Sıfat |
Sie betrachtet die Zukunft oft pessimistisch. |
Geleceğe sık sık karamsar bir şekilde bakar. |
| 165 |
philosophisch |
felsefi |
Sıfat |
Er stellte philosophische Fragen über das Leben. |
Hayat hakkında felsefi sorular sordu. |
| 166 |
plausibel |
mantıklı, inandırıcı |
Sıfat |
Ihre Erklärung klang plausibel und nachvollziehbar. |
Açıklaması mantıklı ve anlaşılır geldi. |
| 167 |
poetisch |
şiirsel |
Sıfat |
Der Text war poetisch und bildhaft geschrieben. |
Metin şiirsel ve betimleyici bir şekilde yazılmıştı. |
| 168 |
polarisieren |
kutuplaştırmak |
Fiil |
Die Debatte polarisierte die Meinungen der Bürger. |
Tartışma, vatandaşların görüşlerini kutuplaştırdı. |
| 169 |
pragmatisch |
pragmatik, faydacı |
Sıfat |
Er löst Probleme pragmatisch und effizient. |
Sorunları pragmatik ve verimli bir şekilde çözer. |
| 170 |
prägnant |
özlü, etkili |
Sıfat |
Seine Präsentation war prägnant und auf den Punkt gebracht. |
Sunumu özlü ve netti. |
| 171 |
präzise |
kesin, hassas |
Sıfat |
Die Messungen müssen präzise durchgeführt werden. |
Ölçümler kesin bir şekilde yapılmalıdır. |
| 172 |
priorisieren |
öncelik vermek |
Fiil |
Wir müssen die Aufgaben nach Wichtigkeit priorisieren. |
Görevleri önem sırasına göre önceliklendirmeliyiz. |
| 173 |
problematisch |
sorunlu, problemli |
Sıfat |
Die Situation ist problematisch und erfordert eine Lösung. |
Durum sorunlu ve bir çözüm gerektiriyor. |
| 174 |
profund |
derinlemesine, kapsamlı |
Sıfat |
Er hat profunde Kenntnisse auf seinem Fachgebiet. |
Alanında derinlemesine bilgiye sahiptir. |
| 175 |
progressiv |
ilerici |
Sıfat |
Die Partei verfolgt eine progressive Politik. |
Parti, ilerici bir politika izliyor. |
| 176 |
prominent |
önde gelen, ünlü |
Sıfat |
Er ist ein prominenter Wissenschaftler auf seinem Gebiet. |
O, kendi alanında önde gelen bir bilim insanıdır. |
| 177 |
provokativ |
kışkırtıcı |
Sıfat |
Sein Kommentar war provokativ und löste Diskussionen aus. |
Yorumları kışkırtıcıydı ve tartışmalara yol açtı. |
| 178 |
rational |
akılcı |
Sıfat |
Sie traf rationale Entscheidungen trotz des Drucks. |
Baskıya rağmen akılcı kararlar aldı. |
| 179 |
realistisch |
gerçekçi |
Sıfat |
Er hat eine realistische Einschätzung der Situation. |
Durum hakkında gerçekçi bir değerlendirmesi var. |
| 180 |
reflektieren |
düşünmek, yansıtmak |
Fiil |
Sie reflektierte über ihre vergangenen Entscheidungen. |
Geçmişteki kararlarını düşündü. |
| 181 |
relevant |
ilgili, önemli |
Sıfat |
Die Informationen sind relevant für die Entscheidung. |
Bilgiler karar için önemlidir. |
| 182 |
resilient |
dayanıklı, dirayetli |
Sıfat |
Er ist resilient und bewältigt Stress gut. |
O, dayanıklı ve stresi iyi yönetiyor. |
| 183 |
respektvoll |
saygılı |
Sıfat |
Sie behandelte alle Kollegen respektvoll. |
Tüm meslektaşlarına saygılı davrandı. |
| 184 |
rigoros |
sert, katı |
Sıfat |
Die Regeln werden rigoros durchgesetzt. |
Kurallar katı bir şekilde uygulanır. |
| 185 |
riskant |
riskli |
Sıfat |
Das Projekt ist riskant, aber potenziell lohnenswert. |
Proje riskli ama potansiyel olarak değerli. |
| 186 |
sachlich |
nesnel, tarafsız |
Sıfat |
Die Diskussion blieb sachlich und konstruktiv. |
Tartışma nesnel ve yapıcı kaldı. |
| 187 |
scharfsinnig |
zeki, keskin zekalı |
Sıfat |
Er ist ein scharfsinniger Beobachter der Politik. |
O, siyaseti keskin zekayla gözlemleyen biridir. |
| 188 |
schematisch |
şematik, sistematik |
Sıfat |
Die Präsentation war schematisch aufgebaut. |
Sunum şematik bir şekilde hazırlanmıştı. |
| 189 |
sensibel |
hassas, duyarlı |
Sıfat |
Er reagierte sensibel auf die Kritik. |
Eleştiriye hassas bir şekilde tepki verdi. |
| 190 |
seriös |
ciddi, güvenilir |
Sıfat |
Die Firma gilt als seriös und vertrauenswürdig. |
Şirket ciddi ve güvenilir olarak kabul edilir. |
| 191 |
skeptisch |
şüpheci |
Sıfat |
Er ist skeptisch gegenüber neuen Methoden. |
O, yeni yöntemlere karşı şüpheci. |
| 192 |
sozial |
sosyal, toplumsal |
Sıfat |
Sie engagiert sich für soziale Projekte. |
Sosyal projelere katılım sağlıyor. |
| 193 |
subtil |
ince, hassas |
Sıfat |
Sein Humor ist subtil und elegant. |
Mizahı ince ve zariftir. |
| 194 |
substanziell |
önemli, özlü |
Sıfat |
Die Diskussion brachte substanzielle Erkenntnisse. |
Tartışma, önemli ve özlü bulgular getirdi. |
| 195 |
sukzessiv |
kademeli, sırayla |
Sıfat |
Die Veränderungen erfolgen sukzessiv über mehrere Jahre. |
Değişiklikler birkaç yıl boyunca kademeli olarak gerçekleşir. |
| 196 |
symptomatisch |
belirtisel, tipik |
Sıfat |
Sein Verhalten ist symptomatisch für das Problem. |
Davranışı, sorunun tipik bir belirtisidir. |
| 197 |
systematisch |
sistematik, düzenli |
Sıfat |
Sie arbeitet systematisch und organisiert ihre Aufgaben gut. |
Düzenli bir şekilde çalışır ve görevlerini iyi organize eder. |
| 198 |
theoretisch |
teorik |
Sıfat |
Die Lösung ist theoretisch möglich, aber praktisch schwierig. |
Çözüm teorik olarak mümkün, ama pratikte zordur. |
| 199 |
tolerant |
hoşgörülü |
Sıfat |
Die Gesellschaft sollte tolerant gegenüber anderen Meinungen sein. |
Toplum, diğer görüşlere karşı hoşgörülü olmalıdır. |
| 200 |
transzendent |
aşkın, sınırların ötesinde |
Sıfat |
Seine Kunst strebt nach transzendenten Erfahrungen. |
Sanatı, aşkın deneyimlere yöneliyor. |